Cumartesi, Ekim 11, 2025

Suudi Arabistan–Pakistan Savunma Paktı: Nükleer Gölge, Azalan ABD Etkisi ve Yeni Jeopolitik Dengeler

arabs

Suudi Arabistan ile Pakistan arasındaki yarım asrı aşkın askeri ortaklık, geçtiğimiz hafta Riyad’da imzalanan Stratejik Karşılıklı Savunma Anlaşması ile yeni bir evreye girdi. Başbakan Şehbaz Şerif ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın katıldığı imza töreninde, iki ülkenin “her türlü saldırganlığa karşı ortak caydırıcılığı güçlendirme” kararlılığı vurgulandı. Metinde açıkça, “Birine yapılan saldırı, her ikisine yapılmış sayılacaktır” ifadesine yer verilmesi, NATO’nun beşinci maddesini anımsatan bir güvenlik taahhüdü anlamına geliyor.

Neden Şimdi? İsrail’in Katar Saldırısı ve Bölgesel Kaygılar

Paktın zamanlaması dikkat çekici. İsrail’in kısa süre önce Katar’daki hedefleri vurması, Arap dünyasında şok etkisi yaratmıştı. Washington’ın sessiz kalışı, Körfez ülkelerinde “ABD güvenlik şemsiyesi hâlâ geçerli mi?” sorularını gündeme taşıdı. Pakistan Başbakan Yardımcısı Muhammed İshak Dar’ın, “Diğer Körfez ülkeleri de bu anlaşmaya katılmak istiyor” sözleri, ittifakın genişleyebileceğine işaret ediyor.

ABD’nin Güvenlik Şemsiyesi Çöküyor mu?

Analist Moamer Al-Suleman’a göre Riyad, Washington’ın artık güvenilir bir garantör olmadığı kanaatine vardı. Husi saldırıları karşısında ABD’nin etkisiz kalması, Gazze’de İsrail’e verdiği koşulsuz destek ve son olarak Katar saldırısına sessiz kalınması, Suudi liderliği daha bağımsız bir güvenlik mimarisi arayışına itti. Bu yeni pakt, “ABD’den bağımsız caydırıcılık” arayışının somutlaşmış hali olarak görülüyor.

Nükleer Gölge: Pakistan’ın Caydırıcı Gücü

Pakistan, İslam dünyasındaki tek nükleer güç. Dolayısıyla bu anlaşma, doğal olarak nükleer silahların gündeme taşınmasına yol açtı. Pakistan Savunma Bakanı Khawaja Muhammad Asif’in, “Nükleer programımız Suudi Arabistan’ın hizmetine sunulabilir” şeklindeki açıklaması, Batı’da endişe yarattı. Resmi metinlerde nükleer iş birliği geçmese de, Riyad’ın fiili olarak bir “nükleer şemsiyeden” faydalanabileceği tartışmaları güçlendi.
Emekli Tümgeneral Muhammad Zeeshan, üç senaryoya dikkat çekiyor:

  • Teknoloji transferi (düşük ihtimal),
  • Nükleer varlıkların satışı (düşük ihtimal),
  • Paktın nükleer caydırıcılık etkisi yaratması (yüksek ihtimal).

Washington ve Tel Aviv’de Artan Kaygılar

ABD’li eski diplomat Zalmay Khalilzad, anlaşmayı “tehlikeli zamanların işareti” olarak yorumladı ve şu soruları sıraladı:

  • Bu adım İsrail’in Katar saldırısına bir yanıt mı?
  • Pakistan’ın nükleer programı gerçekten Riyad’ın örtülü sponsorluğunda mı yürütülüyor?
  • Anlaşmada gizli ek protokoller var mı?

Khalilzad’a göre, Suudi Arabistan–Pakistan yakınlaşması, ABD’nin bölgedeki caydırıcılığına duyulan güvenin azalmasıyla doğrudan bağlantılı.

Çin, Rusya ve Yeni Güç Dengesi

Politika uzmanı Alex Mishra, bu paktın yalnızca ikili ilişkileri değil, ABD dış politikasını da kökten etkileyeceğini savunuyor. Çin ve Rusya’nın bölgedeki etkinliğini artırdığı bir dönemde, Suudi Arabistan’ın Pakistan’la nükleer gölgeli bir savunma ittifakına girmesi, Washington’ın manevra alanını daraltıyor.

Bölgesel Yansımalar: Türkiye ve Mısır Gündemde

Analistler, bu gelişmenin diğer bölgesel güçleri de etkileyeceğini düşünüyor. Özellikle Türkiye ve Mısır’ın, ABD güvenlik garantilerine bağımlılığı sorgulamaya başladığı ve alternatif ittifak arayışına yönelebileceği yorumları yapılıyor.

Sonuç: Çok Kutuplu Dünyada Yeni Bir Cephe

Suudi Arabistan–Pakistan savunma paktı, sadece askeri iş birliği değil; nükleer gölgeler, ABD’nin azalan nüfuzu ve yeni çok kutuplu dünya düzeni içinde şekillenen bir stratejik yol haritası olarak okunuyor. Kısacası Riyad ve İslamabad, bölgede “ortak caydırıcılığın yeni adresi” olmaya hazırlanıyor.