Tesla ve X’in sahibi Elon Musk’ın, İngiltere’de aşırı sağcı aktivist Tommy Robinson’ın düzenlediği “Unite the Kingdom” mitinginde sarf ettiği sözler ülke siyasetinde deprem etkisi yarattı. Musk’ın “Şiddet geliyor. Ya karşı koyarsınız ya da ölürsünüz” şeklindeki çıkışı, Downing Street tarafından “tehlikeli ve kışkırtıcı” olarak nitelendi. Liberal Demokrat Parti lideri Ed Davey, “parlamentonun feshi çağrısının” demokrasiye açık bir saldırı olduğunu söylerken, İş Bakanı Peter Kyle bu çıkışı “tamamen uygunsuz” buldu.
Ancak tartışma yalnızca Musk’ın kişisel sözleriyle sınırlı değil. Financial Times’a göre bu çıkış, küresel siyaset ile teknoloji baronları arasındaki güç ilişkisinde yaşanan köklü değişimin bir göstergesi.
Teknokrasi Dönemi Bitti mi?
Soğuk Savaş sonrası dünya düzeninde siyaset, çoğu zaman teknokrat liderlerin ve Davos tipi liberal-demokratik uzlaşının gölgesinde şekillenmişti. Google’ın eski CEO’su Eric Schmidt’in, 2012 seçimlerinde Barack Obama’nın yeniden seçilmesinde kritik rol oynaması buna tipik bir örnekti: Etkiliydi ama görünmezdi.
Financial Times’a göre bugün ise tablo bambaşka. Musk, Mark Zuckerberg, Sam Altman gibi teknoloji liderleri artık geri planda kalmıyor; aksine sahneye çıkıp siyasetin bizzat aktörleri haline geliyor.
Yeni İttifak: Popülistler ve Teknoloji Lordları
Musk ve benzerleri, Donald Trump, Jair Bolsonaro, Javier Milei gibi popülist liderlerle aynı çizgide buluşuyor. Ortak noktaları kuralları küçümsemek, uzmanlara güvenmemek ve hız ile etkiyi gerçeğin önüne koymak. Politikacıları ve bürokratları “zayıf, ikiyüzlü ve etkisiz” olarak görüyorlar.
Bu yeni ittifak, siyasetin geleneksel normlarını kökten sarsıyor. El Salvador’da Nayib Bukele’nin on binlerce kişiyi yargısız hapsetmesi, Arjantin’de Milei’nin radikal “testere politikası”, Trump’ın göçmenlere yönelik yasa dışı girişimleri popülizmin en uç örnekleri olarak öne çıkıyor. Teknoloji baronları bu dalganın dijital ayağını