İsrail’in Gazze’ye yönelik ambargosu devam ederken, uluslararası toplumda Filistin’i devlet olarak tanıma yönünde artan bir irade dikkat çekiyor. Son olarak İngiltere, Kanada ve Avustralya peş peşe yaptıkları açıklamalarla Filistin’i tanıdıklarını duyurdu. Bu kararlar, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu öncesinde, Filistin meselesinin yeniden küresel siyasetin merkezine oturduğunu gösteriyor.
Kanada’dan Tarihî Adım: “Barışçıl Bir Gelecek İçin”
Kanada Başbakanı Mark Carney, ülkesinin Filistin’i tanıdığını açıklarken, Kanada’nın “iki devletli barışçıl bir gelecek inşa etmek üzere ortaklığını genişleteceğini” vurguladı. Kanada, geleneksel olarak İsrail’e yakın politikalarıyla bilinse de, bu çıkış, Ottawa’nın Orta Doğu politikasında dikkat çekici bir kırılmaya işaret ediyor.
Avustralya: İsrail Hükümetine Eleştiri
Kanada’nın ardından söz alan Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, İsrail’in mevcut hükümetinin “Filistin devletini önlemek için metodik bir şekilde çalıştığını” belirtti. Albanese, Hamas’ın Filistin’de hiçbir rolü olmaması gerektiğini savunsa da, ülkesinin bu kararıyla uluslararası iki devletli çözüm çabalarının bir parçası olduğunu söyledi. Avustralya’nın bu çıkışı, özellikle Asya-Pasifik bölgesinde Batı blokunun Filistin konusundaki yaklaşımını yeniden şekillendirebilir.
İngiltere’nin Kararı: Tarihsel Bir Hesaplaşma
Bir diğer önemli açıklama ise İngiltere Başbakanı Keir Starmer’dan geldi. İngiltere, tarihsel olarak Filistin coğrafyasında derin bir rol oynamış bir ülke; zira 1920–1948 arasında bölge İngiliz manda yönetimi altındaydı. Dolayısıyla Londra’nın bu adımı, yalnızca diplomatik değil, aynı zamanda tarihsel bir hesaplaşma niteliği de taşıyor. İngiltere’nin tanıma kararı, Batı dünyasında uzun süredir süregelen politikaların değiştiğinin güçlü bir işareti olarak değerlendiriliyor.
Avrupa’dan ve Dünyadan Gelen Destek
Fransa, Belçika, Portekiz, Lüksemburg, Malta ve bazı küçük Avrupa devletlerinin de Filistin’i tanıyacağını açıklaması, bu sürecin hızlandığını gösteriyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 22 Eylül’de Filistin’i tanıyacaklarını ilan ederek sürecin Avrupa’nın kalbinde de kabul gördüğünü ortaya koydu. Böylece, Filistin’in uluslararası tanınırlığı artık yalnızca gelişmekte olan ülkelerle sınırlı değil, Batı’nın merkezine doğru genişliyor.
Tanıma Kararlarının Sembolik ve Hukuki Anlamı
Filistin, bağımsızlığını ilan ettiği 15 Kasım 1988’den bu yana BM üyesi 193 ülkeden 147’si tarafından tanınmıştı. Yeni tanımalarla bu sayının 157’ye ulaşması bekleniyor. Bu adımlar, doğrudan sahadaki gerçekleri değiştirmese de, İsrail üzerindeki uluslararası baskıyı artıracak, Batı Şeria ve Gazze’deki yerleşim politikalarına karşı yeni diplomatik araçlar yaratacak. Ayrıca, tanıyan ülkeler uluslararası hukuk çerçevesinde Filistin’in toprak bütünlüğünü koruma sorumluluğu da üstlenmiş olacak.
İsrail ve ABD’nin Tepkisi
İsrail ve ABD, bu tanıma kararlarını “terörü ödüllendirmek” olarak nitelendiriyor. Ancak bu söylem, artık Batı içindeki geniş bir çevrede karşılık bulmuyor. Özellikle Avrupa kamuoyunda, Gazze’deki sivil kayıplar ve Batı Şeria’daki yerleşimlerin hızla genişlemesi, İsrail’e yönelik eleştirilerin sertleşmesine yol açtı. İngiltere, Kanada ve Avustralya’nın bu kararı, ABD’nin bölgedeki yalnızlığını daha görünür hale getirdi.
Küresel Dengeyi Değiştiren Bir Süreç
Uzmanlara göre bu tanımalar, sahadaki koşulları hemen değiştirmeyecek olsa da, uzun vadede iki devletli çözümün önünü açabilecek bir diplomatik zemin hazırlıyor. Özellikle Batı blokunun bu yönde adım atması, Filistin davasına tarihsel olarak verilen en güçlü siyasi desteklerden biri olarak görülüyor.