Washington ile Caracas arasındaki gerilim yeniden tırmanıyor. ABD yönetiminde, Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro’yu görevden alma fikri, Senatör Marco Rubio’nun öncülüğünde ciddi biçimde tartışılıyor. New York Times’ın aktardığına göre, CIA ve Pentagon’un sağladığı istihbarat ve askeri hazırlıklarla birlikte, bölgede 6.500 Amerikan askeri konuşlandırılmış durumda. Bu tablo, Latin Amerika’da uzun süredir görülmemiş ölçekte bir Amerikan müdahalesi ihtimalini gündeme taşıyor.
Rubio’nun Sert Çizgisi
Florida Senatörü Marco Rubio, Trump yönetiminin Venezuela politikasının en etkili isimlerinden biri haline geldi. Rubio, Maduro’yu yalnızca “yasadışı bir lider” olarak değil, aynı zamanda uyuşturucu kartelleriyle iş birliği yapan bir suç örgütünün başı olarak tanımlıyor. Bu yaklaşım, askeri operasyon seçeneğini sadece dış politika değil, “uyuşturucu ile mücadele” gerekçesiyle iç kamuoyuna da satma amacını taşıyor.
Rubio’nun argümanı, ABD Adalet Bakanlığı’nın 2020’de Maduro ve üst düzey yetkililere yönelik açtığı uyuşturucu kaçakçılığı davasına dayanıyor. Bu çerçevede, Maduro’nun “Amerikan adaletinden kaçan bir zanlı” olduğu, dolayısıyla askeri veya istihbari yöntemlerle yakalanmasının meşru olduğu savunuluyor.
Pentagon ve CIA’nin Rolü
Pentagon, Karayipler ve çevresinde 6.500’den fazla asker bulunduruyor. Resmî gerekçe, uyuşturucu kaçakçılığını engellemek. Ancak sahadaki kaynaklar, operasyonların giderek daha “ölümcül” hale geldiğini, sivil teknelere dahi saldırılar düzenlendiğini bildiriyor.
CIA Direktörü John Ratcliffe’in ve Trump’ın yakın danışmanı Stephen Miller’ın, Rubio’nun sert çizgisini desteklemesi dikkat çekiyor. CIA’nin sağladığı istihbaratın, Maduro’nun çevresini hedef alan daha agresif operasyonlara zemin hazırladığı belirtiliyor.
Muhalefet Hazırlıkta
Maduro’nun devrilmesi ihtimaline karşı Venezuela muhalefeti de sahneye çıkmış durumda. Muhalefet lideri María Corina Machado’nun ekibinden Pedro Urruchurtu, Maduro sonrası ilk 100 saatlik bir geçiş planı hazırladıklarını açıkladı. Bu planda, 2024 seçimlerinde Maduro’ya karşı aday olan ve Washington tarafından meşru lider kabul edilen Edmundo González’in geçici yönetimi devralması öngörülüyor.
Washington’un İkilemi
Dışişleri Bakanlığı, resmi söyleminde önceliğin uyuşturucu ile mücadele olduğunu yineliyor. Bakanlık Sözcüsü Tommy Pigott, Maduro’nun “Amerikalıları zehirlediğini” ve bölgesel güvenliği zayıflattığını iddia ederek, adalete teslim edilmesi gerektiğini belirtiyor.
Ancak aynı yönetim içinde farklı görüşler de var. Venezuela elçisi Richard Grenell, doğrudan bir askeri müdahaleye karşı çıkıyor:
“Diplomasiyi savunuyorum. Savaştan kaçınmayı savunuyorum.”
Uluslararası Hukuk ve Meşruiyet Tartışması
ABD’nin olası bir askeri operasyonu, uluslararası hukuk açısından tartışmalı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin onayı olmadan yapılacak müdahale hukuken “yasadışı” kabul ediliyor. Ancak Trump yönetimi, 2024 seçimlerinde Washington tarafından meşru galip ilan edilen Edmundo González’in vereceği onayı, operasyon için meşruiyet kaynağı olarak sunmaya hazırlanıyor.
Maduro’nun Yanıtı
Caracas ise suçlamaları reddediyor. Venezuela Başkan Yardımcısı Delcy Rodríguez, ülkesinin büyük bir uyuşturucu üreticisi olmadığını, asıl hedefin “rejim değişikliği” olduğunu söylüyor. Maduro da Trump’a gönderdiği üç sayfalık bir mektupta, Venezuela’nın uyuşturucu ihraç etmediğini vurguladı. Ancak Beyaz Saray bu mektubu dikkate almadı.
Bölgesel Dengeler
ABD’nin Venezuela’ya yönelik bu yeni hamlesi, sadece Caracas yönetimini değil, aynı zamanda Latin Amerika’daki tüm dengeleri sarsabilir. Küba ve Nikaragua gibi müttefikler, olası bir askeri operasyonu “emperyalist müdahale” olarak niteleyebilirken; Kolombiya ve Brezilya gibi ülkeler, Washington ile iş birliği konusunda baskı altında kalabilir.
Sonuç: Bir “Uyuşturucu Operasyonu” Kılıfında Rejim Değişikliği
Rubio’nun öncülük ettiği çizgi, Venezuela’da bir rejim değişikliğini uyuşturucu ile mücadele başlığı altında meşrulaştırmaya çalışıyor. CIA ve Pentagon’un sahadaki hazırlıkları, askeri seçeneğin masadan kalkmadığını gösteriyor. Ancak uluslararası hukuk, bölgesel dengeler ve ABD iç siyasetindeki farklı sesler, bu senaryonun uygulanabilirliğini tartışmalı hale getiriyor.