Cumartesi, Ekim 11, 2025
21 Eylül 2025

BM Genel Kurulu’nda Tarihi Gündem: Filistin’in Tanınması Ne Anlama Geliyor?

filistin

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, bu yılki oturumlarında en hararetli tartışmalarından birini Filistin meselesi etrafında yaşıyor. İngiltere, Fransa ve Kanada’nın da dahil olduğu bazı Batılı ülkelerin Filistin’i resmen tanıması, uzun yıllardır statükonun gölgesinde kalan bağımsızlık mücadelesine yeni bir ivme kazandırdı. İki G7 ülkesi ve BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri olan İngiltere ile Fransa’nın bu adımı, sembolik olmanın ötesine geçerek, diplomatik ve hukuki sonuçlar doğuracak bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Batı’nın Yön Değiştiren Siyaseti

1988’de Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) tarafından ilan edilen bağımsızlık, o tarihten bu yana 140’tan fazla ülke tarafından tanınmıştı. 2012’de ise BM Genel Kurulu, Filistin’e “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü vererek diplomatik bir eşik atlatmıştı. Ancak son dönemde İngiltere, Fransa, Kanada ve Avustralya gibi Batılı ülkelerin attığı adım, politik yönelim açısından yeni bir döneme işaret ediyor.

Bu ülkeler, İsrail’in yıllardır sürdürdüğü yerleşim politikaları ve iki devletli çözümün giderek imkânsız hale gelmesinin yarattığı uluslararası tepkiyi dengelemek adına Filistin’i tanıyarak, İsrail’e diplomatik baskı kurmayı hedefliyor.

İsrail’in Sağ Politikaları ve Çıkmaz

Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğindeki İsrail hükümeti, ülke tarihinin en sağcı kabinesi olarak değerlendiriliyor. Hükümetteki aşırı sağcı isimler, Batı Şeria’nın ilhakını, Gazze’deki Filistinlilerin zorla göç ettirilmesini açıkça savunuyor.

Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in, “Filistin devletini gömeceğiz çünkü tanınacak bir şey yok” sözleri, bu politikanın özeti niteliğinde. Yerleşimlerin genişlemesiyle birlikte Batı Şeria toprakları birbirinden kopuk adacıklara dönüşmüş durumda. 700 binden fazla Yahudi yerleşimcinin bölgede yaşaması, iki devletli çözümün coğrafi zeminini fiilen ortadan kaldırıyor.

Sahadaki Gerçekler: Gazze ve Batı Şeria

BM verilerine göre, 7 Ekim 2023’teki Hamas saldırılarından bu yana Batı Şeria’da yaklaşık 1.000 Filistinli öldürüldü. Gazze ise İsrail’in kara harekâtı ve bombardımanları sonucu büyük ölçüde yıkıma uğradı. Eski İsrail askerî yetkililerine göre, Gazze’de her 10 kişiden biri öldü ya da yaralandı; sayı 200 bini aştı. Bu tablo, uluslararası kurumların İsrail’i “soykırım” ile suçlamasına yol açtı.

Sahadaki bu şiddet ve yıkım, tanıma kararlarının tek başına kalıcı çözüm getiremeyeceğini gösteriyor. Ancak tanımanın yarattığı diplomatik baskı, İsrail’i uluslararası arenada giderek daha yalnız bırakıyor.

ABD ve İsrail’in Eleştirileri

ABD ve İsrail, İngiltere ve Fransa’nın da aralarında bulunduğu ülkelerin kararlarını “terörü ödüllendirmek” olarak nitelendiriyor. Washington yönetimi, bu adımların güvenliği zayıflatacağını, Hamas gibi grupları cesaretlendireceğini savunuyor.

Ancak analistlere göre bu söylem, özellikle Avrupa kamuoyunda karşılık bulmuyor. İngiltere ve Fransa’daki siyasi dinamikler, hem sol partilerin hem de Müslüman seçmenlerin baskısıyla hükümetleri Filistin lehine harekete geçmeye zorladı.

Hukuki ve Ekonomik Yansımalar

Uluslararası hukukçulara göre Filistin’in tanınması, tanıyan devletleri de yükümlülük altına sokuyor. Bu ülkeler, Filistin’in toprak bütünlüğünü ve siyasi bağımsızlığını koruma sorumluluğu taşıyacak. Avrupa Birliği’nin İsrail’in en büyük ticaret ortağı olması ise ekonomik yaptırımlar ihtimalini gündeme getiriyor. Özellikle yeni yerleşimlerin genişlemesi durumunda, Avrupa’dan gelen ticari baskılar ihtimal dahilinde.

Filistin Yönetimi İçin Yeni Sorumluluklar

Tanınma, Filistin Yönetimi’nin de yükümlülüklerini artırıyor. Devlet statüsü, yalnızca diplomatik bir kazanım değil, aynı zamanda hesap verebilirlik gerektiren bir durum. Chatham House’tan Yossi Mekelberg’e göre hem İsrail hem de Filistin, sonunda taviz vermek zorunda kalacak.

Sonuç: Sembolik Bir Dönüm Noktası mı?

Filistin’in Batılı ülkeler tarafından tanınması, sahadaki gerçekleri değiştirmese de uluslararası siyasette yeni bir eşik anlamına geliyor. İsrail’in sert politikaları karşısında Batı’dan gelen bu çıkış, iki devletli çözümü yeniden gündeme taşıyor.

Ancak barışın önündeki engeller büyük: derinleşen yerleşim politikaları, Gazze’de süren yıkım ve Netanyahu hükümetinin ideolojik tutumu, yakın vadede çözümü imkânsız kılıyor. Buna rağmen, tanıma kararlarının uluslararası kamuoyunda yarattığı siyasi baskı, Orta Doğu’daki denklemi uzun vadede değiştirme potansiyeline sahip.