Cumartesi, Ekim 11, 2025

Trump’ın Körfez’e Yönelişi

trump arab

Başkan Trump’ın ilk resmi yurtdışı seyahati tamamen yatırım odaklıydı. Beyaz Saray’a göre, başkan Mayıs 2025’teki Riyad, Doha ve Abu Dabi ziyaretlerinde toplam 2 trilyon dolarlık anlaşmalar sağladı. Bazı anlaşmalar, özellikle gelişmiş mikroçip teknolojisinin ihracatıyla ilgili olanlar, tartışmalı olsa da, Körfez turu elde edilen sonuçlar açısından büyük bir başarıydı. Seyahatin önemi, ABD için ekonomik getirilerinin çok ötesine uzanıyordu.

Trump yönetimine büyük stratejik bir yön verme eğilimi atfedilse de, bu gezi, Washington’ın geleneksel olarak Ortadoğu’nun Levant bölgesine yoğunlaşan politikasından Arap Körfezi’ne doğru dramatik bir kaymayı temsil ediyor. Enerji zengini Körfez, ABD için her zaman bölgenin ekonomik merkezi olmuşsa da, Washington neredeyse yarım yüzyıldır diplomatik ve siyasi sermayesini büyük ölçüde Bereketli Hilal’de yoğunlaştırdı. Körfez’e artan odaklanmanın hem faydaları hem de potansiyel riskleri bulunuyor.

Başkan Trump’ın ilk dönem yaklaşımıyla tutarlı olan bu politika kayması, işlemsel eğilimini ve ABD’ye somut fayda sağlayabilecek devletlere açık tercihini yansıtıyor. Aynı zamanda, ağırlık merkezindeki bu değişim, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin artan nüfuzunu ve ekonomik-diplomatik önemini, Mısır’ın ise azalan itibarını gösteriyor. Körfez’e artan vurgu, Trump’ın Mısır ve Ürdün’den uzaklaşıp İsrail’in İbrahim Anlaşmaları’ndaki ortaklarına yönelmesini de ortaya koyuyor.

ABD’nin bölgesel dönüşümünün altında yatan bir diğer etken ise Trump’ın Körfez’in “dönüşüm” projelerine duyduğu takdir gibi görünüyor. Başkan, 13 Mayıs’ta Riyad’daki konuşmasında Orta Doğu’nun kaosla değil ticaretle, terörizmle değil teknoloji ihracıyla tanımlanması gerektiğini vurguladı ve farklı millet, din ve inançlardan insanların birlikte şehirler inşa ettiği bir gelecek inşa eden yeni nesil liderleri övdü.

Gururlu bir yerli halk savunucusu olan Trump için değişikliklerin yerel geleneklerle uyumlu olması önemliydi. “Barış, refah ve ilerleme,” dedi, “nihayetinde mirasınızı radikal şekilde reddetmekten değil, ulusal geleneklerinizi benimsemekten kaynaklanır.” Trump için Körfez, bölge için gelişen ekonomilere, daha yüksek yaşam standartlarına ve daha özgür toplumlara nasıl ulaşılacağını gösteren bir model teşkil ediyor. Trump ayrıca, bu yeni ve modern Orta Doğu’nun ABD müdahalesiyle değil, bölge halklarının çabasıyla ortaya çıktığını vurguladı.

Trump, Körfez’de kaydedilen ilerlemeyi haklı olarak övdü. Bölge bugün teknolojik ilerleme, ekonomik çeşitlilik ve sosyal kalkınma açısından dünyanın en dinamik bölgelerinden biri konumunda. Son yıllarda Körfez ülkeleri, ister Hamas, ister İran, ister Husiler veya Ukrayna ile ilgili olsun, ABD’nin diplomatik girişimlerinde Mısır ve Ürdün’ü geride bıraktı. Örneğin, Mısır’ın Mart 2025’te sunduğu, yönetişim ve güvenlik önerilerinden yoksun Gazze’yi yeniden inşa etme planı, Suudi Arabistan ve BAE’nin ilgisizliği nedeniyle hayata geçirilemedi.

Elbette Suudi Arabistan, BAE, Katar, Bahreyn ve Umman’ın başarıları takdire şayan olsa da, bu ülkeler bölgenin büyük kısmı için uygulanabilir bir kalkınma modeli sunmuyor. İlerlemeleri, büyük ölçüde petrol ve doğal gaz rezervleri ile bu kaynaklara dayanan egemen varlık fonları sayesinde mümkün oldu.

Körfez’in Trump’a cazip gelmesi anlaşılır, ancak ani bir kayış ABD’nin bölgedeki çıkarları açısından riskler doğurabilir. Yönetimin temel hedefleri barış ve istikrarı sağlamak, İran’ın nükleer silah edinmesini engellemek, Tahran’ın vekillerini sınırlamak, İbrahim Anlaşmaları’nı genişletmek ve ABD ticaretini artırmak. Bu hedefler çoğunlukla Körfez’e odaklanıyor olsa da, Levant ve çevresindeki Arap ülkeleriyle bağlantılı kalmayı da gerektiriyor. Gazze Savaşı örneğinde görüldüğü gibi, Levant’taki istikrarsızlık Körfez ülkelerinin hedeflerini de etkileyebilir.

ABD’nin Körfez’e kayması, Washington’ın diğer bölgesel ortaklarını eşitsiz şekilde etkiledi. Ürdün ve Mısır’a sağlanan fonlar sınırlanacağı endişeleri olsa da, her iki ülke de 2026’da 2025’le yaklaşık aynı düzeyde ABD askeri ve bütçe desteği alacak. Ancak Lübnan ve Irak, ABD fonlarından mahrum kalacak gibi görünüyor. Lübnan, Hizbullah’la mücadelede kaynakları sınırlı olan silahlı kuvvetleri desteklemek zorunda; Irak ise İran yanlısı milislerle karmaşık ilişkiler yürütüyor.

Levant’taki daha büyük zorluk ise güçlü ve sürekli Amerikan diplomasisinin yokluğu. Körfez liderleri Trump ve yakın danışmanlarıyla düzenli görüşmeler yaparken, diğer başkanlık elçileri ve Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin bölgeye ilgisi sınırlı kaldı. Dışişleri Bakanlığı’ndaki işten çıkarmalar ve üst düzey atama eksiklikleri bakanlığın etki alanını sınırladı. Özel Temsilciler belirli konulara odaklanırken, üst düzey yetkililer geniş ikili ilişkilerle ilgilenmek zorunda kaldı.

Suriye, Trump’ın sırdaşı Özel Temsilci Tom Barrack’ın yoğun ilgisine maruz kalıyor. Ürdün ve Mısır ekonomik zorluklarla boğuşurken, Lübnan ve Irak kendi iç sorunlarıyla uğraşıyor. ABD’nin tutarlı müdahalesi olmazsa, bu sorunlar daha da derinleşebilir. CENTCOM Komutanı General Erik Kurilla’nın belirttiği gibi, “Bölgeyi fiziksel olarak ziyaret etmeden Orta Doğu’nun karmaşıklıklarını, zorluklarını ve fırsatlarını tam olarak kavramak mümkün değil.”

Trump yönetiminin Körfez’e yönelmesi, ABD’nin bölgedeki çıkarlarını ilerletebilir. Ancak Levant’a odaklanmayı sürdürmek de kritik önem taşıyor. Arap Körfezi “Yeni Orta Doğu” olabilir, ama “Eski Orta Doğu”daki sorunlar hâlâ bölgesel gündemi belirliyor. İran’ın vekillerini sınırlamak, Gazze için bir Arap birliği oluşturmak ve İbrahim Anlaşmaları’nı genişletmek için Washington, Levant’taki zorlu ortaklarla çalışmak zorunda kalacak.

David Schenker