Çin ve Rusya, askeri geçit törenlerini yalnızca güç gösterisi olarak değil, aynı zamanda tarihsel anlatıyı yeniden inşa etmenin bir aracı olarak kullanıyor. II. Dünya Savaşı’nın yıldönümleri bu açıdan kritik önemde; iki ülke de savaşın hatırlanma biçimini Batı merkezli söylemlere karşı konumlandırıyor.
Zaferin Hatırlanma Biçimi
Rusya her yıl Kızıl Meydan’daki Zafer Günü geçit töreninde T-34 tankları gibi simgesel savaş araçlarını sergiliyor. Çin ise 2015’te düzenlenen ve bu yıl 80. yıl dönümü için tekrarlanacak olan büyük törenlerle, Japonya’ya karşı verdiği mücadelenin önemini hatırlatıyor. Batılı gözlemciler bu törenleri askeri gövde gösterisi olarak görse de, Pekin ve Moskova için bunlar aynı zamanda “hafıza savaşı”nın sahneleri.
Tarihi Yeniden Yorumlamak
Çin ve Rusya üç temel amaç güdüyor:
- Faşizmin yenilgisinde kendi katkılarını Batı’nınkinden daha büyük göstermek,
- Kahire ve Potsdam gibi savaş sonrası düzenlemeleri meşru hukuki temel olarak öne çıkarmak,
- Liberal dünya düzeni yerine “savaş sonrası uluslararası düzeni koruma” vurgusu yapmak.
Bu yaklaşım, özellikle Rusya için NATO’nun genişlemesine karşı tarihsel bir hak iddiası, Çin içinse Tayvan ve Güney Çin Denizi üzerindeki egemenlik iddialarına dayanak sağlıyor.
Tayvan ve Deniz Anlaşmazlıkları
Çin, Kahire Deklarasyonu ve Potsdam Bildirgesi’ni Tayvan üzerindeki haklarının teyidi olarak yorumluyor. ABD ise 1951 San Francisco Antlaşması’nı daha geçerli sayıyor. Bu farklılık, Pekin’in Doğu Asya’daki statükoyu “adil düzen” anlayışıyla yeniden tanımlama isteğini besliyor.
Tayvan tarafı da bu belgeleri kendi lehine kullanıyor. Demokratik İlerici Parti (DPP), Çin’in yorumuna karşı çıkarak o dönemde meşru hükümetin Çin Cumhuriyeti (KMT) olduğunu hatırlatıyor. Ancak günümüzde Pekin’in söylemi çok daha baskın.
Çin ve Rusya’nın Paralel Söylemi
Son on yılda iki ülke, zaferin meyvelerini ve savaş sonrası düzeni koruma söylemini uyumlu hale getirdi. Xi Jinping ve Vladimir Putin’in karşılıklı açıklamaları, Çin’in Asya’da, Sovyetler’in ise Avrupa’da “ana cepheler” olduğu tezini güçlendiriyor. Bu mesaj zinciri, geçit törenlerinden diplomatik belgelere kadar pek çok platformda tekrarlanıyor.
Propaganda mı, Kolektif Hafıza mı?
Batı çoğu zaman bu anlatıları propaganda olarak görse de, Çin toplumunda II. Dünya Savaşı’nın kayıpları hâlâ canlı bir hafıza. Akademisyen Dai Jinhua’nın ifadesiyle, Batı’da Auschwitz ve Hiroşima gibi olaylar ön plana çıkarken, Nanking Katliamı veya Çin halkının fedakârlıkları sıklıkla arka planda bırakılıyor. Bu algı farklılığı, Pekin’in “unutulmuş fedakârlıkları hatırlatma” çabasını hem siyasi hem de duygusal açıdan meşrulaştırıyor.
Küresel Düzenin Geleceği
Çin’in geçit törenlerine Trump gibi Batılı liderleri davet etmesi, yalnızca sembolik değil, aynı zamanda stratejik bir girişim. Ancak ABD’nin Japonya ile ittifakını vurgulama eğilimi, bu davetlerin karşılık bulmasını zorlaştırıyor. Yine de hafıza savaşları, yalnızca geçmişin yorumu değil, gelecekteki uluslararası düzenin şekillenmesi açısından da belirleyici olmaya devam ediyor.
Yazarlar Hakkında
Kainan Gao, 2024 yılında Maryland Üniversitesi’nde Hükümet ve Siyaset alanında doktorasını tamamlamıştır. Çalışmaları Çin dış politikası, uluslararası düzen ve hafıza siyaseti üzerine yoğunlaşmaktadır.
Margaret M. Pearson, Johns Hopkins Üniversitesi Dış Politika Enstitüsü’nde Yerleşik Olmayan Kıdemli Araştırma Görevlisi’dir. Çin’in dış ilişkileri, siyasi ekonomisi ve ABD-Çin rekabeti konularında uzmanlaşmıştır.