Çarşamba, Ekim 08, 2025

7 Ekim’den İki Yıl Sonra: Ortadoğu’nun Yeni Gerçeği

Israel hamas gaza war GettyImages 1714977072

7 Ekim 2023’te Hamas’ın başlattığı “Aksa Tufanı” operasyonu, İsrail-Filistin çatışmasının seyrini ve bölgesel dengeleri kökten değiştiren bir milat oldu.
İki yıl sonra tablo, sadece Gazze’de değil, Tahran’dan Washington’a, Beyrut’tan Brüksel’e uzanan bir sarsıntının panoramasını çiziyor.
İşte iki yılda yaşananları özetleyen yedi temel başlık:

1. Gazze, haritadan silinen şehir: 67 bin ölü, 1,9 milyon yerinden edilmiş

Anadolu Ajansı verilerine göre, 8 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de 67.160 kişi yaşamını yitirdi.
BM kaynaklarına göre bölge halkının %90’ı, yani yaklaşık 1,9 milyon kişi, evsiz kaldı.
Hastaneler, üniversiteler, ibadethaneler ve tarım alanları dahil olmak üzere temel altyapının tamamı “sistematik biçimde yok edildi.”
Gazze’ye uygulanan tam abluka, elektrik, su ve gıdanın kesilmesiyle birlikte 21. yüzyılın en ağır insani krizini doğurdu.
BM raportörü Michael Fakhri’ye göre İsrail, “açlığı bir savaş silahına dönüştürdü.”
Haziran ve temmuz aylarında insani yardım konvoylarına düzenlenen saldırılar yüzlerce sivili öldürdü; Gazze Humanitarian Foundation adlı yardım kuruluşu bile hedef alındı.

2. Yangın büyüdü: Direniş ekseni bölgesel savaşa dönüştü

Gazze savaşı, kısa sürede sınırların ötesine taşındı.
İran’ın desteklediği “Direniş Ekseni” unsurları —Hizbullah, Husiler, Suriye’deki İran güçleri— İsrail’e karşı harekete geçti.
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve iki numaralı isim Fuad Şükür öldürüldü; Lübnan’ın kuzeyi harabeye döndü.
Kızıldeniz’deki Husi saldırıları, küresel deniz ticaretini sarstı.
Suriye’de İsrail hava saldırılarında IRGC komutanı General Zahedi öldürüldü.
Hamas liderleri İsmail Haniyeh (Tahran) ve Yahya Sinvar (Gazze) suikastlarla ortadan kaldırıldı.
Artık savaş sadece Filistin’in değil, bütün Ortadoğu’nun geleceğini şekillendiriyor.

3. ‘Küresel kampüs intifadası’: Columbia’dan Berlin’e yükselen ses

2024 baharında Columbia Üniversitesi’nde başlayan Filistin dayanışma eylemleri, birkaç hafta içinde küresel bir öğrenci hareketine dönüştü.
ABD’nin önde gelen üniversitelerinde çadır kampları kuruldu, öğrenciler İsrail’le bağlantılı şirketlerle tüm akademik ilişkilerin kesilmesini talep etti.
Polisin sert müdahalesi sonucu yüzlerce öğrenci gözaltına alındı.
Hareket kısa sürede Oxford, Sorbonne, Humboldt gibi Avrupa üniversitelerine yayıldı.
2024 sonuna gelindiğinde bu protestolar, “küresel üniversite intifadası” olarak adlandırıldı.
Sivil toplum örgütleri, sendikalar ve aktivist gruplar da katıldı.
İngiltere merkezli Palestine Action’ın eylemleri sonucu bazı silah firmaları üretimlerini durdurmak zorunda kaldı.

4. Netanyahu ve Gallant hakkında yakalama kararı: Tarihi dönüm noktası

Güney Afrika’nın 2023 sonunda açtığı dava, İsrail’in Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) ilk kez soykırımla suçlanması anlamına geldi.
UAD, İsrail’e “soykırım riskini önleme” yükümlülüğü getirdi.
Eşzamanlı olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), 2024 Mayıs’ında Netanyahu ve Savunma Bakanı Gallant hakkında savaş suçu gerekçesiyle yakalama kararı çıkardı.
Bu kararlar, hukuken uygulanamasa da İsrail’in uluslararası izolasyonunu derinleştirdi ve Batı içindeki destek tartışmalarını keskinleştirdi.
UCM süreci hâlâ devam ediyor, ancak tarihte ilk kez bir İsrail başbakanı fiilen savaş suçu sanığı konumunda.

5. Denizden direniş: Gazze’ye giden filolar yeniden sahnede

2024’ten itibaren uluslararası dayanışma ağları, Gazze ablukasını denizden kırma girişimlerine başladı.
Türkiye, Norveç, Kanada ve Güney Afrika’dan yola çıkan Freedom Flotilla konvoyu, İsrail donanması tarafından uluslararası sularda durduruldu.
2025 yazında “Sumud Filosu” adıyla yeni bir girişim başlatıldı; gemiler Kıbrıs açıklarında vuruldu, aralarında gazeteci Kristin Foss’un da bulunduğu beş kişi öldü.
BM yetkilileri bu saldırıları uluslararası hukukun açık ihlali olarak tanımladı.
Gazze ablukasını delme çabaları, savaşın sivil vicdanlarda yarattığı tepkinin en görünür sembolü haline geldi.

6. Filistin tanınma süreci hız kazandı

2025 itibarıyla Fransa, İngiltere, Kanada ve Malta dahil birçok ülke, Filistin Devleti’ni tanıdığını açıkladı.
Bu, 2012’de BM’de “gözlemci devlet” statüsü kazanan Filistin için önemli bir diplomatik sıçrama oldu.
ABD’nin vetosu nedeniyle BM üyeliği hâlâ mümkün değil, ancak Avrupa’da tanıma dalgası büyüyor.
İspanya, Norveç, İrlanda ve Slovenya gibi ülkeler tanımayı resmileştirdi; Karayip ve Afrika ülkeleri de sürece katıldı.
Böylece Filistin, uluslararası meşruiyetini genişleten bir diplomatik ivme kazandı.

7. Trump’ın 21 maddelik ‘Gazze Planı’: Barış mı, illüzyon mu?

2025 Eylül’ünde Trump yönetimi, Gazze’deki savaşı sona erdirmeyi ve Hamas yönetimini sonlandırmayı hedefleyen 21 maddelik barış planını duyurdu.
Plan; Hamas’ın silahsızlandırılması, İsrail’in kademeli çekilmesi ve Gazze’nin Arap-uluslararası geçici yönetim tarafından idare edilmesini öngörüyor.
Ayrıca 250 Filistinli esirin serbest bırakılması, bölgenin yeniden inşası ve Batı Şeria’daki ilhakın durdurulması planın unsurları arasında.
Ancak plan, Trump’ın yapay zekâyla hazırladığı “Trump Gazze Riviera’sı” videosu nedeniyle tepki topladı.
Klipte Gazze, lüks tatil şehri olarak resmedilmiş, bu da planın “trajedi üzerinde pazarlama” eleştirilerine yol açtı.
Planın uygulanabilirliği belirsizliğini koruyor; Hamas bazı maddelere sıcak baksa da silahsızlanma ve çekilme konularında uzlaşma yok.

Sonuç: 7 Ekim mirası – Kırılan dengeler, yeniden şekillenen dünya

İki yılın sonunda 7 Ekim, artık sadece bir saldırı değil;
uluslararası hukuk, insanlık vicdanı ve küresel siyasetin sınavı haline geldi.
Gazze’de yıkılan binaların ötesinde, Ortadoğu’nun jeopolitiği, Batı’nın değerler söylemi ve küresel vicdan da ağır bir enkaz altında kaldı.